Otobüsten indiğimizde etrafımıza bakıp derin bir nefes çektiğimizde gördüğümüz ilk mekan, AŞTİ. Sadece bir terminal gibi gözükse de, içinde her türlü mesleği yapan her türlü esnaf görebilirsiniz. Saçlarınızı kestirebilir, ayakkabılarınızı tamir ettirebilirsiniz. Ya da etrafınıza bakmadan terminali terk eder ve bu insanların hiçbirini görmezsiniz... Blogumuzun ismini bu sebeple Geride Kalanlar koymaya karar vermiştim. Defalarca kez AŞTİ'ye gittim, büfelerden bir şeyler aldım, bilet aldım ama kaç kişinin yüzünü hatırlıyordum? Etrafımdaki insanları biraz inceleyince her saniye yanımdan onlarca farklı hayat hikayesi, yüzlerce farklı yolculuk geçtiğini farkettim. Kimisi askere gidiyordu, kimisi memleketine dönüyordu, kimisi ise sevgilisini görmek için saatlerce yol yapıyordu. Blogumuzun son postunda size AŞTİ esnaflarının, insanların "Çığırtkan" ismi ile hitap ettiği, bildiği ama aslında otobüs şirketi çalışanları olan abilerimizin hayatlarını, dertlerini aktarmaya çalıştık. Videoyu izlerken insanların suratlarına bakmanız, hepsinin farklı hikayeler taşıyan ifadelerini görmek için yeterli. Herkese iyi seyirler...
0 Comments
Bir otogara girdiğinizde yapacağınız şeyler aşağı yukarı dünyanın her yerinde aynıdır. Otogarın kapısından girersiniz, önce otobüse bineceğiniz peronu bulursunuz sonra otobüsünüzü kontrol edersiniz. Eğer vaktiniz kalırsa büfelerden birinden bir poğaça, simit veya çay alırsınız ve en son otobüsünüze binmeden önce eğer kullanıyorsanız bir sigara içersiniz. Özet geçtiğim bu akış aslında çok sıradanlaşmış bi eylemler bütünü olmasına rağmen bu eylemlerin AŞTİ’de farklı bir etkisi olduğunu düşünüyorum. AŞTİ, o kendisine özel atmosferi ile attığınız her adımda, baktığınız her köşede insanın içine tarif etmesi zor bir his bırakıyor. Bazen kendi memleketinizde yabancı gibi hissettiriyor, bazen otobüsten inip derin bir nefes çekip Ankara’ya olan özleminizi AŞTİ’de gideriyorsunuz. Bu sebepten dolayı AŞTİ’de otobüse binmeden önce yapılabilecek şeyleri derleyip size bir yolculuk hissiyatı yaşatmak istedim. Belki de bu yazıyı okuduktan sonra otogara girdiğinizde, sadece kapılardan geçip otobüsünüze binmekten ziyade etrafınızdaki insanlara bakar, onları anlar hatta belki bu yazıyı bile hatırlayabilirsiniz. "O Dev Ekran"Yıllardır defalarca kez AŞTİ’ye gitmeme rağmen hiç bu ekrana bir kere bile bakmadım. Gelen insanların da çoğunluğunun baktığını zannetmiyorum. Ama hem AŞTİ’de hem de dünyanın geri kalan diğer otogarların çoğunda böyle bir ekran bulunduğunu biliyoruz. Bu blog için gözlem yapmaya gittiğimde, bu ekranın karşısında durup biraz düşündüm. “Acaba hiç bu listeye bakıp otobüs seçip rastgele bir yere giden olmuş mudur?”. AŞTİ’ye kattığı gözardı edilemez atmosferin dışında belki de bu ekranın en büyük amaçlarından biri filmlerde gördüğümüz gibi bu listeden bakıp nereye gittiği farketmeksizin otobüse binen özgür ruhlu insanlara rehberlik etmektir. “Tezgah arkasındakiler”Hasan Abiyi daha önceki yazımızda da görmüştük. Bizler sadece otobüse binmeden önce onun büfesine uğrayıp, simit, poğaça, çay veya sigara alıyoruz ve “Hayırlı işler abi” diyip ayrılıyoruz. Ama Hasan Abinin yanına ilk gittiğimde 4 yaşındaki kızı Ela ile görüntülü konuşma yapıyordu. Hasan Abinin ağzından çıkan sözler ise şöyleydi: “ Ne yapalım dükkanı bırakıp gidemiyoruz ki, eve gittiğimizde de hanım, çocuk uyumuş oluyor. Özlem gidermek için ben de sıkıldıkça kızımı arıyorum, hem kendisiyle hem oyuncaklarıyla konuşuyorum. Bizim de oyunumuz böyle.” Bir insanın çocuğuyla vakit geçirip onunla oyun oynaması son derece doğal bir durumken Hasan Abi’nin çocuğuyla görüntülü konuşmadan oyun oynaması beni çok duygulandırdı ve düşündürdü. Oysaki biz bazen esnafların yüzüne bile bakmıyoruz. Nostalji noktamız: Gazete BayiiArtık gazete veya dergi okumak için kimsenin bir baskıya ihtiyacı olmadığı gerçeğini kabullenmiş durumdayız. Sadece elinde kağıt tutmanın verdiği o güzel hissiyattan vazgeçemeyen insanlar kaldılar. Ben de o insanlardan biriyimdir, kitapları, dergileri elime alıp okumak hoşuma gider. O yüzden Rıza’nın Gazete Bayii’ni gördüğümde önce bir süre uzaktan seyrettim. Gelen giden yoktu. Aslında peron kapılarının yanında, köşede, güzel bir konumda dükkanı varken gelen insanlar sadece sakız, çikolata gibi şeyler alıp gidiyorlardı. Gazetelere, dergilere dokunan pek yoktu. Rıza’nın yanına gidip biraz sohbet ettiğimde onun ağzından şu sözleri duydum: “ Her gün yenilenir gazeteler. Dergiler de haftalık, aylık yenilenir. Çok fazla alan olmuyor aslında ama işte bizi çevirmeye yetiyor. Burda dükkanda akşama kadar otururken ben de çoğunu okuyorum.”
Anlaşılan o ki, Rıza da benim gibi kağıt duygusunu sevenlerden ya da sadece akşama kadar zaten satamadığı gazetelerini vakit öldürmek için kullanıyor. Yıllardır hayatlarını, günlerinin çoğu vaktini AŞTİ’de geçiren insanlara biraz da yakından bakalım. Bütün hayatlarını insanların sadece bir istasyon olarak kullanıp kısa vakit geçiren AŞTİ esnaflarına, evsizlere, temizlik görevlilerine mercek tuttuğumuzda aslında ne kadar da dalgalı bir denizde bağlı olarak duran dubalara benziyorlar değil mi? Cengiz Abi AŞTİ’ye girdiğimde konuştuğum ilk insanlardandı Cengiz Abi… Alt kata indiğimde çekebileceğim ilginç kareler ararken karşıma o küçücük odasında camın arkasında otururken gördüm onu. Hemen yanına koşup videosunu çekip çekemeyeceğimi sordum ve sert bir şekilde “Olmaz, beni değil gidin şunu çekin (tam karşısındaki büfeyi göstererek)” dedi. Tabii ki beklemediğim bir şey değildi, Cengiz Abi de beni diğer onlarca insan gibi ilk günümde reddetmişti. AŞTİ’de geçirdiğim birkaç günden sonra (Her sabah ve akşam Cengiz Abiye selam verdim) tekrar yanına gittiğimde tuvaleti kullanırsam çekim yapmama isin vereceğini söyledi. Tuvaletim olmamasına rağmen portresini çekebilmek için bir buçuk lirayı ödeyip girdim ve geri çıktım. Cengiz Abinin suratında ise parasını aldığı için hafif bir mutluluk ama aynı zamanda kamera önünde bulunmanın verdiği bir gerginlik vardı. AŞTI'nin Berberi Oğuzhan AŞTI'nin alt katında çeşitli dükkanların olduğu koridorların birinde köşe bir dükkandı AŞTI Erkek Kuaförü. İçeride iki kişi vardı ve sohbet ederek maç izliyorlardı. Açıkçası içeridekilerin genç olmasından dolayı girip çekim izni almak için biraz çekinmiştim. Çünkü bir önceki gün çekim yaptığımız için tehdit edilmiştik. Yine de bu yukarıda gördüğünüz kareyi yakalamak için dükkana daldım ve sohbet etmeye başladım. " Sizi şöyle çok kısa çekebilir miyim?" diye sorduğumda dükkandaki öbür genç;" Dükkanın sahibi o, onu çek ben misafirim." dedi. Sonra Oğuzhan Abi'ye döndüm ve çekip çekemeyeceğimi sordum. Alışık olmadığından olsa gerek birazcık gerildi ama ben ikna etmek için görüntüleri ona göndereceğimi ve Instagram'ında paylaşıp havalı bi fotoğraf olarak kullanabileceğini söyleyince; " O zaman dükkanın önünde çek de ismimiz de gözüksün." dedi. Evet kameraya pozunu veriyor ve kendinden emin gözüküyor ama aynı zamanda şuan fotoğrafa baktığımda Oğuzhan Abiyi maçtan alıkoyduğumu farkediyorum. Büfeci Hasan Abi Hasan Abi, AŞTI'ye bu projeyi yapmak için gittiğimde önceden tanıdığım tek insandı. Babamın yıllar öncesinden tanıdığı bir arkadaşıymış. İlk gittiğimizde çekingen bir şekilde röportaj almak istedik ama ne biz röportaj yapmayı biliyorduk ne de Hasan Abi röportaj vermeyi... Çekim sürecinin son gününde iş üzerinde biraz daha deneyim sahibi olduktan sonra yanına tekrar gittim. "Abi bu sefer konuşmana gerek yok sadece kameraya baksan yeter." diyince biraz daha rahatlamış gözüküyordu. Bu kare çekilmeden önce de, önündeki bilgisayardan küçük kızıyla görüntülü konuşuyordu. "O da ekrandan gözüksün abi, çok güzel çıkıyorsunuz." dedim. "Onu almasan olur mu? Nazar değer falan şimdi." dedi. Bütün gününü küçük büfesinde geçiren birinin kızını görmek için görüntülü arama kullanıyor olması beni bu fotoğrafı her gördüğümde duygulandıracak. "Çığırtkan"larAŞTI'ye gidişimin motivasyon kaynağı bir çığırtkan belgeseli çekmekti. Gittim, tanıştım. Bu abilermiş çığırtkanlar ve aslında kendilerine öyle seslenilmesinden çok hoşlanmıyorlarmış. "Biz şirketler için buraya çıkıp boş koltukları doldurmaya çalışıyoruz sadece." diye özetledi Serkan Abi. Kameraya çekilmek pek hoşlarına gitmediği için çekmeme izin vermediler, hatta yukarıda bahsettiğim tehdit edilme olayı da zaten çekim için diretirken yaşandı. Lakin, AŞTI'de birkaç gün geçirdikten sonra bir şekilde iletişim kurmayı başardım ve beni yolcularlarken şunları söylediler. " İstediğin zaman gel çayımızı iç ama bizi çekme kurban olayım. Hatta bir yere gitmen gerektiğinde beni bul istediğin yere bedava gönderirim." Biz terminalin kapısından girip otobüsümüze binip, geride kocaman Ankara’yı ve sayısız insanı bırakırken, arkamızda kalan insanların bazıları bir gün içerisinde binlerce insanı neredeyse ayakta bile zor duracak kadar küçük olan dükkanlarından uğurluyor. Bir Ankaralı olarak AŞTI bana her zaman çok ilginç bir yer olarak gelmiştir. Herkes sürekli bir telaş içerisinde bir yerlere gitmeye çalışır. Kimisi hiç bilmediği bir şehre doğru yol almak üzeredir, kimisi hiç bilmediği bir şehre yeni ayak basmıştır. Tam da bir otobüs garında olması gerektiği gibi değil mi? Ama herkesin atladığı bir şey var. Büyük bir şey. Hepimiz otobüslerimize binip gittiğimizde geride kalan insanlar. Şehirde bıraktığımız, sevdiğimiz insanlardan bahsetmiyorum tabii ki. Farketmediğimiz, görmediğimiz insanlardan bahsediyorum. AŞTI'de yaşayan evsizlerden, alt kattaki berberlerden, büfecilerden, ayakkabı boyacılarından... Yani hayatını herkesin sadece geçip gittiği bir yerde geçirmek zorunda olan insanlardan. Geride kalanlardan...
|
|